Skip to main content

No One Can Rescue You From Being Yourself / Kimse Seni Kendin Olmaktan Kurtaramaz



Türkçesi  aşagıda 👇

I once believed I was broken.
Too intense. Too disciplined. Too impatient.
Too slow to start. Too fast to speak. Too deep to fit in.
Too much and not enough all at once.

I didn’t know my brain was wired differently. 
That my nervous system wasn’t faulty, just sensitive. 
That my constant state of overwhelm wasn’t weakness, 
but a response to a world that demands masks and punishes difference.

It took years of self-betrayal, trying to match the rhythm of a world built for neurotypicals, 
Before I realised I was dancing to a different beat all along.
After my teenage years, including two months in a mental hospital 
where  doctors told me I was gifted,  
For years, through different therapists, I came to believe 
I was made up of many different versions of myself.
So I thought I understood myself.
But there’s a difference between thinking you know
who you are and facing that truth when no one is watching without shame. 

As a child, I felt like a glitch in someone else’s code.
I had already lived through enough pain to blame it all on.
A car crash, the years spent in hospital corridors,
my mother’s absence, and the silence that followed…
But layered beneath that trauma was something more enduring: 
Autism. And later, I would come to see — ADHD too.

Back then, it had no name. Only confusion. 
If I'm gunies, why couldn’t I keep up?
Why did friendships feel like riddles I couldn’t solve?
Why did I always feel like I was pretending to be someone I wasn’t?

Masking became my second language.
Smile when you want to run.
Stay quiet when your body says scream.
Say yes when your soul whispers no.

The research shows that by the age of 18, neurodivergent children receive over 20,000 more negative messages than their peers.
That becomes our story unless we rewrite it.

There is a knowing in me that I can’t explain. 
Seeing without eyes. A hearing without words. 
An intuition that pierces through silence, catching things others missed. 
Energy, intention, the truth under the spoken. 
They say it's sensitivity. Some call it nonsense. Others call it magic.
But for me, it’s just how I exist.
I’ve felt things before they happened. 
Known things without reason. 
Picked up on shifts in a room before anyone else noticed the mood change. 
And yet I’ve been called dramatic, a liar or worse: delusional.
This is the quiet violence of being deeply perceptive in a world that distrusts
what it cannot measure.

I learned to doubt what I feel. To question my inner knowing.
I translated my clarity into uncertainty because others couldn’t hold the truth I sensed.
That’s how I ended up being used and even abused without realising it,
because I thought their certainty meant truth, and my doubt meant I was wrong.
But I’m learning this isn’t a flaw. 
It’s part of my neurodivergence. 
My wiring. My survival. My gift. 
I no longer apologise for the way I just know.

Even when I succeeded, I felt like an imposter.
Rules felt arbitrary. Instructions are illogical.
Meetings exhausted me. Small talk felt like drowning.
I tried so hard to blend in to be the version of myself others found acceptable. 
But the cost of assimilation was authenticity. 
And the cost of masking? Burnout. Shame. Collapse.

Science explains it.
Autism is not a disease.
ADHD is not a defect.
They are both neurodevelopmental differences shaped by divergent wiring of the brain
especially in how we process sensory input, time, attention, and emotion.
But science doesn’t hold you at night when you feel like an alien in your own life.
For that, we need each other.
And we need honesty.
Yes, I struggle to understand social codes.
Yes, I forget to eat, misplace keys, and lose track of time.
Yes, I sometimes talk too much or shut down completely.

I do not need to be fixed.
But I also feel the world with a kind of rawness that is rare. 

 I can create beauty from chaos.
 I can spot patterns in noise.
 I can hold space for others because I’ve spent a lifetime learning how to hold space for myself.

I need to be met as I am.
And that is what I now offer to others.

People like me, and those like me, learned to adapt to your world.
We memorised your rules.
We tried to fit ourselves into your systems.
We stayed silent, and we paid the price.
Now it’s your turn: How well do you really know us?
Do you want to understand us or just manage us?
Please, stop telling us to “try harder.”
Instead, ask: “How can this world change so that all of us can breathe more freely?”
Shaped ourselves to fit your frameworks.
Stayed quiet and paid the price.
Now it’s your turn. Please, listen to us.
Do you want to understand or just judge?
Don’t tell us to try harder.
Tell us, how the world can change so that more of us can breathe.

We are not a puzzle with missing pieces.
We are not a fire that needs dimming.
We are not a draft in need of correction.
We need to give ourselves permission to be who we already are.
Because the world needs our insight, our honesty, and our unusual brilliance.

I had to strip away every expectation to find my own rhythm.
I experienced how much courage it takes to unmask
but now I belong to myself, not to others.
You too: don’t listen to the noise inside you. 
Give yourself permission to unmask, and be yourself for yourself.
If I could do it, so can you.
Come on, take the first step…


Bir zamanlar çok tuhaf olduğuma inanıyordum.
Çok yoğun. Çok disiplinli. Çok sabırsız. 
Başlamak için çok yavaş. Konuşmak için çok hızlı. Uyumsuz olmak için çok derin.
Aynı anda hem fazlaydım  hem de yetersiz.

Beynimim farklı bağlantılarla çalıştığını bilmiyordum
Sinir sistemim arızalı değil, sadece hassastı. 
Farklı olanı cezalandıran ve maske talep eden bir dünyanın doğal sonucu
Sürekli bir bunalmışlık ve hastalık hali...

Nörotipiklere göre tasarlanmış bir dünyanın ritmine ayak uydurmaya çalışırken, 
sürekli kendime  ihanet ettiğimi hiç anlamadım. 
Yıllar sonra fark ettim ki, ben en başından beri farklı bir ritimde dans ediyordum. 

Ergenlik dönemimden sonra  iki ayımı geçirdiğim bir ruh sağlığı hastanesinde;
doktorlar bana “özel bir zekâya ve algıya  sahip dedikten sonra:
Yıllar boyunca farklı terapistlerle birlikte, 
kendimin birçok farklı versiyonunu ben olduğuma inandım. 
Bu yüzden de kendimi tanıdığımı sandım. 
Ama insanın kendini düşündüğü gibi sanmasıyla, 
kimse izlemezken utanmadan olduğu kişiyle yüzleşmesi arasında farkı çok geç kavradım. 

Çocukken, kendimi başkasının yazılımındaki bir hata gibi hissederdim.
Tüm suçu yıkabilecek kadar acı da yaşamıştım o küçücük yaşımda...
Araba kazası, hastane koridorlarında geçen yıllar, 
annemin yokluğu, ardından gelen sessizlik...
Ama o travmanın altında daha derin, daha kalıcı bir şey vardı: Otizm. 
Ve yıllar sonra anlayacaktım ki — DEHB de.

O zamanlar bunun bir adı yoktu. Sadece kafa karışıklığı vardı.
Madem üstün zekalıydım neden bazı şeyleri anlayamıyordum?
Neden arkadaşlıklar çözemediğim bilmeceler gibiydi?
Neden sürekli biri gibi davranıyordum ama o kişi ben değildim?

Maske takmak ikinci dilim olmuştu.
Kaçmak isterken gülümse.
Bedenin bağırmak isterken susmak.
Ruhun "hayır" derken "evet" demek.

Araştırmalar gösteriyor  ki, nöroçeşitli çocuklar 18 yaşına gelene kadar akranlarına göre 20.000’den fazla olumsuz mesaj alıyor. 
Biz yeniden yazana kadar bu gerçak hepimizin hikayesine anlatıyor aslında.

İçimde açıklayamadığım bir bilme hali var. 
Gözsüz görebilme... Sözcüklerin arkasındakini duyabilme. 
Sessizliği delen bir sezgi...
başkalarının fark etmediği enerjiyi, niyeti, söylenenin altındaki gerçeği yakalayan bir şey.
Kimileri buna hassasiyet diyor. Kimileri saçmalık. Kimileri sihir.
Benim için ise bu benim varoluşum dogal bir parçası...

Bazı şeyleri olmadan önce hissetmek. 
Bazı şeyleri sebepsizce bilebilmek. 
Bir odadaki atmosfer değişimini kimse fark etmeden önce algılamak.
Abartmakla, yalan söylemeklel, sanrıları gerçek sanmakla suçlandım...
Dünyanın ölçemediğine güvenmediği bir düzende ,
sürekli bu derin algıya sahip olmanın şiddetini yaşadım...
Ne hissettiğime güvenmemeyi öğrendim. İçimdeki bilgiyi sorgulamayı. 
Sezgimi başkalarının kaldıramadığı bir gerçekliğe dönüştürdüğüm için kendimden şüphe etmeyi.
Böylece, farkında bile olmadan kullanıldım, istismar edildim 
Başkalarının kesinliğini hakikat sandım, kendi şüphemi ise yanlışlık.

Ama artık bunun bir kusur olmadığı öğrendim.
Bu benim nöroçeşitliliğim.
Beynimdeki kabloların çalışma şekli
Benim hayatta kalma biçimim.
Benim armağanım.
Ve artık bilebildiklerim için özür dilemiyorum.

Başardığımda bile kendimi sahtekâr gibi hissettim.
Kurallar keyfi geldi. Talimatlar mantıksız.
Toplantılar beni bitirdi. Küçük sohbetler boğulmak gibiydi.

Uyum sağlamak için kendimi o kadar zorladım ki, 
kabul gören versiyonum olmak için gerçekliğimi kaybettim.
Uyumun bedeli hastalıklar ve çöküş...
Maskenin bedeli? Tükenmişlik ve utanç. 

Bilim artık 
Otizm bir hastalık,
DEHB bir bozukluk olmadığını açıkladı...
İkisi de beynin farklı şekilde işlediği, 
özellikle duyusal bilgi, zaman, dikkat 
ve duygularla ilişki kurma biçimindeki farklılıklarla şekillenen 
nörogelişimsel birer çeşitlilik..

Ama ne yazık ki bilim;
geceleri kendini bu dünyaya ait hissetmeyen seni  sarıp sarmalayamaz...
Bunun için dürüstlüge ve 
birbirimize ihtiyacımız var.

Evet, sosyal kuralları anlamakta zorlanıyorum.
Evet, bazen yemek yemeyi bile  unutuyorum, 
Evet bazen anahtarlarımı bulamıyorum, 
Evet bir konuya odaklanınca zaman duygumu yitiriyorum.
Evet, bazen çok konuşuyorum ya da tamamen kapanıyorum.

Ama aynı zamanda dünyayı nadir bir çıplaklıkla algılayabiliyor.
Kaostan güzellik yaratabiliyorum.
Gürültüdeki desenleri görebiliyorum.
Kendime alan açmayı öğrendiğim için başkalarına da alan açabiliyorum.

Benim düzeltilmeye ihtiyacım yok.
Benim olduğum gibi görülmeye ihtiyacım var.
Ve bende artık başkalarını oldukları gibi görüp, kabul ediyorum.

Ben ve benim gibiler sizin dünyanıza  uyum sağlamayı  öğrendik,
Kurallarınızı ezberledik,
kendimizi sizin sistemlerinize uydurmaya çalıştık.
sessiz kaldık ve bedellerini ödedik.

Şimdi sıra sizde: Sizler bizi ne kadar tanıyorsunuz?
Sizler bizleri anlamak mı, yoksa sadece yönetmek mi istiyorsunuz?
Lütfen artık "daha çok çabala" demeyin.
"Bu dünya nasıl değişebilir de hepimiz daha rahat nefes alabiliriz?" deyin

Biz bir parçası eksik yapboz,
Söndürülmesi gereken bir yangın,
Düzeltilmesi gereken bir taslak değiliz...

Dünyanın bizim içgörümüze, dürüstlüğümüze, sıradışı parlaklığımıza ihtiyaçı var
Ama önce biz  zaten olduğumuz  kişi olmaya izin vermeliyiz.

Ben kendi ritmimi bulmak için bütün beklentileri söküp attım,
maskeyi çıkartmanın ne kadar cesaret istediğini deneyimledim 
ama artık  başkalarına değil kendime aitim olmayı öğrendim. 
Sen de içindeki gürültüyü dinleme, 
maskeni çıkaracak cesarete izin ver 
ve kendin için kendin ol... 
Ben yapabildiiğime göre sen de yapabilirsin.. 
Hadi ilk adımı at...

Comments